'CE'EEE DER ÇOCUKLUĞUM!

'CE'EEE DER ÇOCUKLUĞUM!

26.01.2021 1866

 

 

Yeniden merhaba güzel çocuklarımızın değerli velileri. Bir yazımızda daha bir araya gelmenin mutluluğunu yaşıyorum :) 

Umarım sizler de aynı hislerle bekliyorsunuzdur paylaşımlarımı. Ve faydalanarak okuyorsunuzdur her satırını.

 

          Bir önceki içeriğimizde , bir zamanlar biz de çocuktuk başlığı ile zaman yolculuğuna çıktık ve  evvel vakit içinde, kalbur saman içinde; pireler berber, develer tellal iken kendi masalında yaşayan   o -çocuk kendimize- döndük. En son ne zaman bilerek, isteyerek, farkında olarak ziyaret ettik o çocuğu bilinmez fakat  yetişkin kendimizi çocuk kendimizle buluşturmamızdan memnun kalacaktır. mutlaka!  Çünkü çocukluk böyle bir şeydir. Paylaşmanın kıymetini çok iyi bilir. 

Çocuk kendimize şöyle uzak bir pencereden baktık mı,  yetişkin kendimizce ? 

  • Neler yaşamış, 
  • Neler hissetmiş, 
  • Neler duymuş, 
  • Neler dinlemiş, 
  • Neler sevmiş, 
  • Neler özlemiş.

 

Nelere kızmış, nelere kırılmış , nelere küsmüş, nelere ağlamış , nelere gülmüş, nelere koşmuş, nelere durmuş.

Nerelere gitmiş, nerelerden gelmiş.

O küçücük nefes ile, hangi yaşamlara misafir olmuş. 

Hangi seviçlerin mis  gibi tadı damağında kalmış.

Ve hangi hüzün dolu çırpınışlar isteklerine kilit vurmuş ya da güçlü bir geleceği olgunlaşıran pay olmuş, parça olmuş!

Bizi besleyen azığımızda zor duygular da var elbette , ayaklarımızı yerden kesen duygular da!


Şimdi o uzak pencereden ayrılalım ve bir adım atalım çocuk kendimize açılan kapıya!

Uzaktan baktığımızda biraz daha geniş açıyla görürüz ya hani her şeyi;   ama yakınlaştıkça detayları daha bir fark ederiz. Öyleyse şimdi biraz daha yaklaşalım minik kendimize. 

Yalnızca uzaktan bakmakla kalmayalım, şimdiye kadar hiç olmadığı kadar yakınına sokulalım.

Bakalım çocuk gözlerimize, neleri izlemiş nelere yummuşuz  onları diye,  dokunalım çocuk dudaklarımıza neleri dillendirmiş neleri susmuşuz diye, 

Dinleyelim çocuk kulaklarımızı neleri işitmiş neleri duymamaya direnmişiz diye, tutalım ellerimizi kimlerin ellerine dokunmuş kimlerin ellerine hasret kalmışız diye,

Kucaklayalım küçücük bedenimizi kendimizden büyük nelerin ağırlığını taşımış, nelerle hafiflemişiz diye, 

Algılayalım ağzımızın tadını nelerle bozulmuş nelerle daha bir tatlanmış diye,

Dinleyelim kalbimizi nelere atmış, nelere hastalanmış ritmi diye. 

 

Tam da bu noktada ağacın binbir hallerinden biri olan kağıdı elimize alıp;  çocuk kendimizin varlığından, tıpki bir çiçek gibi sulayıp yeşerttiğimiz ya da en derinlerimizde kurutup sakladığımız geçmişin izlerini resmedelim mi? Bir de kalem alalım şimdi yanımıza; ve bizde nelerin nasıl kaldığını ister yazı ile anlatalım ister çizimler aracılığı ile. Düşündüklerimize, hissettiklerimize, anımsadıklarımıza dair ne varsa seslendirelim hepsini. Konuşturalım gerek harflerle gerek de çizgilerle.  Ve bunu yaparken unutmayalım ki ;her birimizin çocuk dili başka başka!  Tıpkı parmak izlerimiz gibi, yalnızca bizim oluşturduğumuz -bizim bildiğimiz bir alfabeye sahip o! Ara ara bakalım o çocuk kendimizin bize yıllar sonra anlattıklarına.   İfade edilen elbette birebir yansıtmaz aslını, rüyanın kendi gerçekliğimizin dışa vurumu olup gerçek olmaması gibi. 

Fakat amaçlarız ki, Yunus EMRE'nin dediği gibi : 

 

'İlim ilim bilmektir  

İlim kendin bilmektir 

Sen kendini bilmezsin 

Ya nice okumaktır.

Biz de kendimizi, çevremizi okumak adına çıktığımız bu yolda -bir yere koşup ulaşmaktan ziyade- yolun da yolcunun da  anlamına binayen yürümeye devam edeceğiz. Bu yürüyüşlerde çocuk kendimiz bize, yetişkin kendimizin hamurunda vaktinde bazı hangi malzemelerin yoğrulduğunu fısıldar . O malzemeler ki yaşamımız boyunca lezzeti ruhumuza az ya da çok eşlik edecektir.  Tıpkı o fısıltıların da bizimle olacağı gibi!  Öyle ki ; sesini kıstığımız her şey duyulmak için daha bir güçle ve mutlaka bir yolunu bularak ortaya çıkacaktır. Bu, farkında olduğumuz ya da olmadığımız beraberliklerimizi gözlemlemek - çözümlemek , ve aslında fısıltıların kendisini daha doğru işitebilmek amacıyla üstte yer alan çalışmamızı sonraki süreçlerde de ara ara deneyelim . Tekrar ettikçe de çocuk kendimizin , bir veli olarak -çocuk çocuğumuza- nasıl etkileri olduğunu tecrübe edelim!

 

Saygıdeğer velilerimiz. 

Her şey sevmekle başlarmış... 

Ve belki de bizi ,uzun zamandır özlemle bekleyen çocuk kendimizin başını okşayalım ,her şeyden önce,  haydi.

Bir merhaaabaaaaa diye sevgi dolu bir sesle gülümseyelim.

Halini hatrını soralım içten ve derinden.  Avuçlarından öpelim. Sarılalım şöyle sımsıcacık , kalp kalbe.  

 İnsanın memleketi çocukluğudur, demiş yazar Jorge AMADO. 

Memleketimizde uçurtmalar uçuralım, hayaller kuralım , gezinelim sokaklarında ve tanıdık yüzlere içimizde kalanları , sevdiğimiz şarkıları söyleyelim.

Onu yeniden , yenilenen kendimizle - yenilenen kendimizi de onunla sevelim.

 

Bu yazımızda, hepimizin ortak atası olan çocukluk dönemimizin sayfalarını karıştırdık.  Geçen yazımızda daha yüzeysel değindiğimiz o başlıklarlara şimdi çok daha çocuk halimizle sokulduk. 

Ara ara yetişkin kendimizi, göbek bağımızın kesildiği çocukluğumuza götürelim.  Kimbilir, keşfedilecek daha neler neler vardır!

 

Bu hafta yorduğumuz, sorduğumuz , buluştuğumuz çocuk kendimize selamlar olsun.  İnsan , önce kendinden başlamalı değişime diyerek oluşturduğumuz bu yazı dizilerimizin her satırında umut ve iyikiler eşlik etsin bizelere! Sonraki yazımızda yeniden sevgiyle ve çocuklarımız için görüşmek üzere!

 

26.01.2021

BURSA